19 Kasım 2010 Cuma

 
Ankara kadar olmasa da insanı büyüleyen bir şehir daha var, İzmir. Tamam, kabul edelim Ankara'dan daha güzel bir şehir. Gerek yaşam şartları, gerek havası olsun her şeyiyle daha yaşanabilir bir ortam var orada. Ankara'nın bu siyasi kimliğine büründüğü zamanlarda insanın oraya kaçası geliyor. Kışın bile üşütmeyen havasıyla ayrı bir tarzı var İzmir'in. Dün bir kez daha oraya gitmek için çırpındı yüreğim. Ama bu sefer ne çatlak kuzenimi görmek, ne de o buz gibi sulara dalabilmek için gitmek istiyordum oraya...


Hani eve gelirsiniz yorgun argın yiyecek bir şeyler ararsınız. Çantanızı koltuğa fırlatıp yayılırsınız bir iki dakika. Birden önünüzde parıl parıl parlayan bir nimet gelir. Dünyanın en kötü yemeği bile olsa gözünüze mükemmel derecede lezzetli görünür o. Ben de giderdim babaannemin evine ama o kadarda aç değilken. Bakardım ne yemek var diye, barbunya! Hayır, çok sevdiğim bir yemekte değil kendileri, ama mecbur yemek yemek zorundayım. Otururduk o küçücük taşınabilir masaya yatak odası kadar genişlikteki odada. Küçük olduğuna bakmayın gerek televizyonun üstündeki fotoğraflar, gerek dolabın üzerindeki oyuncaklar olsun öyle bir sıcaklık katar ki o odaya! Beklerdik elimizde çatal, kaşık yemek gelsin diye. O masaya çatal kaşıkla vurunca çıkan sesten de pek bi haz alırdık. Barbunyayı görünce önce büzüşürdü suratım, her ne kadar babamla annem ağzıma iki lokma doğru düzgün yemek girecek diye sevinse de... Sonra o eşsiz lezzet gelirdi masaya. Özel kavanozundan daha yeni çıkmış, yemyeşil misler gibi bir tabak dolusu turşu! Aman Allah'ım! Hayatımda yediğim en güzel turşular onun parmaklarından çıkma, yediğim en güzel barbunyalar o turşularladır. O turşular kavanozlara tek tek koyulur, dışarıda soğukta bekletilir, limonlanır mı artık ne yapılıyorsa yapılır, sonunda sofraya küçük bir tabak içinde gelerek o maceralı yolculuğunu sonlandırırdı. Dünyanın çikolatasını getirseniz bana, babaannemin elinden çıkma bir tanecik turşuya değişmem. Sırf o turşuları yemek için hapur hupur götürdüğüm kaç tabak barbunya bilirim ben. Midem ekşise bile ömrümün sonuna kadar yiyebilirdim o turşuları, hiç durmadan...

Bir de bahçesi var o evin, ama baya geniş. Kocaman bir dut ağacı vardı orada. Gittim mi yere düşen ezik büzük dutları bile yemeden duramazdım. Bahar geldi mi bir güzel yeşillenirdi ki, ta ikinci katın balkonuna kadar uzun mu uzun bir şeydi.  Babaannemle Ilgım da gelince aşağıya inerdik akşamüstüne doğru, zıplaya zıplaya ağaçtan dut koparma çabası içine girerdik. Anahtarı yüz kere isteyip bi yukarı çıkar bi aşağıya inerdik. Hayır nasıl yorumlazdık onu da anlayamıyorum, süper enerjili turşulardan olsa gerek. Soğuk oldu mu yukarı çıkar yine o turşulu sofrada sıcacık çorbalarımızı yudumlardık. Geçmiş zaman kullanıyorum çünkü ne o ağaç yerinde şimdi, ne de sıcacık çorbalı sofralar...

O turşu yapan ellerin, bize bakan gözlerin dert görmesin dedim yıllarca. Ama hastalık bu işte, kimi nasıl bulacağını bilemiyor insan. Belki de en iyisi diyorum şu anda bu, acı çekmiyor artık. Ama bir tarafım hasta olduğun günden beri kan ağlıyor, turşularını arıyorum. Sırf turşularını değil sesini, gülüşünü, bağırışını bile özlüyorum. Bugünse tamamen kaybettim kendimi, o kadar çok üzülüyorum ki. Belki ağlamıyorum hüngür hüngür, belki de ağıtlar yakmıyorum evde. Ama içimden öyle bir acı yaşıyorum ki kimsenin tahmin değil akıl bile erdiremeyeceği bir şiddette. Huzur içinde uyu babaannem, az derdimizi çekmedin Ilgım'la benim, az turşular yapmadın kavanoz kavanoz bize ve az ağlamadın belki de benim için... İzmir seni bekliyordu belki de, rahata kavuşabilmek için. Biliyorum ki daha huzurlusun şimdi, görmesem de göremesem de biliyorum. Orada olmayı gerçekten çok istiyorum ama gelemiyorum. Tüm dualarımı gönderiyorum İzmir'e, sen rahat uyu diye.








Turşularına hasret, sesine kurban, seni her zaman sevecek olan biricik torunun Sıla...

4 yorum:

  1. Mekanı cennet olsun teyzeciğim. Haaarika bir yazı olmuş. Böyle bir babaannen ve böyle güzel anıların olduğu için de çok şanslısın..

    YanıtlaSil
  2. Bi tanem... Hayatımda okudugum en güzel yazıydı bu su an hıckırıklar içinde...

    Bu nefis ve cok duygulu yazını, Nehar ve Bahar halan ve Levent enişten ile seni çok seven kuzenin Ilgım ile hep birlikte okumaya çalıştık... Çalıştık diyorum cunkü Ilgım okurken zaman zaman bogazında düğümlendi kelimelerin... zaman zaman da ben okumaya cabaladım benimde bogazımda düğümlendi..

    Seni çok ama çok seviyoruz...

    Yanımızda olamasan da her kalbimizde ve yüreğimizdeydin BUGÜN. Babişkon

    YanıtlaSil
  3. Canıııııımmmmmmm..Evet bugün sen bedeninle yanımızda değildin belki ama ben de anneannemde seni hep yanımızda hissettik emin oll..Evet bizim kahrımızı çok çekti hatta kardan adamlarımıza burun yapalım diye verdiği havuçları,göz yapalım diye verdiği zeytinleri az yemedik.Ama çok mutluydu canım için rahat olsun..Seni çok seviyoruz hepimiz ve hep yanındayız benim çatlak çift yımırta ikizi kuzişiim <3 Seni seviyoruum..

    YanıtlaSil
  4. hayat..yazın çok ama çok güzel.dökmüşsün içini.iyi olmuş.üzülme diyemem.ama her zaman yanındayım :)

    YanıtlaSil